Atatürk'ün Fenerbahçe "semtini" ziyareti
Atatürk'ün Fenerbahçe "semtini" ziyareti

Fenerbahçeliler özellikle 90’lı yılların sonlarından başlayarak, 2000 yılından itibaren doruk yapmış şekilde Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK‘ü rant malzemesi olarak kullanmaktadırlar. Gerçi son iki, üç sene içerisinde konuya olması gerektiği gibi tarihçilerin el atmasıyla, bu çirkin oyun bozuldu.

Atatürk’ün herhangi bir kulüp veya takım sempatizanı olduğu yalanı hiçbir resmi devlet veya gayri resmi belgeye, kayda dayanılmadan tamamen “uydurma” bilgilerle ortaya atılmış ve tamamen rant elde etmek için empoze edilmekte olan bir yalandır.

Tarihçi ve Araştırmacı Yazarlar tarafından çürütülen yalanlar
Konu hakkında birçok tarihçi olması gerektiği gibi Atatürk’ün kendi tuttuğu günlükler, diğer resmi ve gayri resmi evraklar, kendi kaleme aldığı Nutuk, dönemin tüm basılı yayımlarını inceleyerek konuyu araştırdılar.

Özellikle araştırmacı gazeteci Tuğrul Yenidoğan‘ın Fenerbahçe resmi internet sitesinde konu hakkında yayımlanmış bilgileri baz alarak yapmış olduğu etraflı araştırma gerçekten olayı tüm gerçekleriyle ortaya koymakta. Tuğrul Yenidoğan HaberTürk kanalında Fenerbahçeli Kemal Belgin ile birlikte sunduğu Şeref Tribünü programında bu yalan iddiayı ortaya maksatlı şekilde atan Fenerbahçe resmi sitesindeki iddiaları teker teker belgeleri ile çürüttü.

Şeref Tribünü programı bildiğiniz gibi koç gibi baskılar sonucu, tam da Cihan Oskay’ın Fenerbahçe’nin şikelerini belgeleri ile açıklayacağı bölüm yayınlanırken reklam arasında(!) yayından kaldırılmıştı.

Tarihi gerçekler  “biz öyle olduğuna inanıyoruz” veya “bizce öyle” gibi mantıksız söylemlerle değiştirilemez. Tarihi gerçekler, belgelerle, kanıtlarla, etraflıca yapılan tarihsel araştırmalarla ortaya konur, ve kabullenilir. Fenerbahçe camiası bu gerçek dışı iddiayı, tamamen “biz söylüyoruz, oluyor” mantığı ile empoze etmeye çalışıyor. Fenerbahçe’nin bu nahoş tutumu “bence yer çekimi yok” demek kadar içi boş söylemler silsilesini yaratmakta. Bu uydurma söylemin halk arasında kabullenilmiş gibi görünmesinin ana sebebi maalesef ülkemizde çok az insanın “böyle bir şey söylüyorlar ama acaba doğruluk payı nedir?!” şeklinde yapılması gereken sorgulamayı yapmaya gerek duyuyor olması.

Tuğrul Yenidoğan‘ın “Fenerbahçe’nin tarihi !” başlıklı Şeref Tribünü programını izlemek için tıklayınız

Bu araştırmanın üzerine, Murat Bardakçı’nın hazırlayıp sunduğu, fanatik Fenerbahçeli Erhan Afyoncu ve Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi ve bir diğer Fenerbahçeli olan Prof. Dr. Vahdettin Engin‘in katıldığı “Türk Futbol Tarihi” konulu programda Atatürk’ün hangi takımı tuttuğu konusu işlendi. Programda Atatürk’ün hiçbir takımı tutmadığı, programa katılan tüm tarihçiler tarafından bir kez daha ispatlandı. Atatürk’ün hiçbir takımı tutmadığının tarihçiler tarafından ispatlandığı görüntüleri izlemek için tıklayınız

Kemal Belgin ile yaptığımız kısa söyleşide kendisinin Asr-ı fener kitabında tam 42 adet tarihi çarpıtma tespit ettiği bilgisini edindik. Kendisinin konu hakkında yazmış olduğu ve son cümlesi “Son söz; varsa bu 42 fahiş yanlış, eksik, saptırmayı benimle tartışacak, hodri meydan!” olan yazıyı okumak için tıklayınız

Konu hakkında bazı diğer belgeler, yazılar, makaleleri görmek için tıklayınız

Ayrıca yine konu hakkında rahmetli Alpaslan Dikmen‘in Yeniçağ gazetesinde yayımlanan yazısı için tıklayınız

Photoshop beceriniz kadar Atatürk’e saygınız olsaydı…
Atatürk’ü Fenerbahçe’nin rantı uğruna malzeme etme projesi tabi ki resmi site ile sınırlı

Ulu Önder'in photoshop ile oynanmış resimleri
Ulu Önder'in photoshop ile oynanmış resimleri

değildir. En bilinen taraftar sitelerinden biri utanmadan, sıkılmadan Atatürk’ün renksiz fotoğraflarını photoshop ile sarı-lacivert hale getirmektedir.

Ancak burada güdümlü arkadaşların tosladıkları duvar yine bir tarihi gerçektir. Bakın Moda Tasarımcısı Faruk Saraç’a kulak verelim; “Liderler giyinirken Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü örnek alması gerekir. Atatürk hiç lacivert giymezdi. Çünkü lacivert bankacı rengidir. “Sarı Zeybek” kreasyonunu hazırlarken Atatürk’ün Anıtkabir’deki kıyafetlerini yakından inceledim, Büyük Önder’in hiç lacivert kıyafet giymediğini fark ettim. Atatürk daha çok siyahı tercih ediyordu. Siyah lider rengidir, lacivert bankacı rengidir. Lider ise ondan ayrı olmalıdır.” (bkz. http://www.internethaber.com/ataturk-lacivert-giymezdi–118720h.htm) Görüldüğü gibi Atatürk’ü sahtekarlıkla Fenerbahçe sempatizanıymış gibi gösterme çabaları burada da sonuçsuz kalıyor.

Fenerbahçelilerin resmi sitelerinden yaptıkları uydurma iddialar:
Fenerbahçelilerin Atatürk için “Fenerbahçe sempatizanı” yalanını uydururken ortaya koydukları saçmalıklara küçük bir örnek. Okuyacağınız satırlar cehaletin, art niyetli uydurma ile birleştiği bir bütünü ortaya koyuyor. Bu iddiaların dışında yapılan ek iddialar ise tamamen hiçbir belgeye dayanmayan uydurma diyaloglar. Ki bu uydurma diyalogların tutarsızlığı da Atatürk’ün Fenerbahçe ile hiçbir bağ kurmamış olması ile kanıtlanıyor. Biz nispeten daha somut verilerle iddia edilen yalanlara bakalım:


YALAN İDDİA:  ATATÜRK’ÜN FENERBAHÇE KULÜBÜNÜ ZİYARETİ
Fenerbahçe Kulübünün her tarafta beğenilip değer verilen, ortaya çıkmış eser ve çalışmalarını duymuş ve bu kulübü ziyaret edip bu işte emeği, yardımı olanları tebrik etmeği görev edinmiştim.Bu görev ancak bugün yerine getirilebilmiştir.Takdir ettiğimi ve kutladığımı buraya kaydetmekle övünüyorum.3.5.1918 / Ordu Komutanı Mustafa Kemal”’

Yukarıda belirtilen ziyaretin gerçekten yapılıp yapılmadığı dahi tartışma konusudur. Zira Rüştü Dağlaroğlu “Fenerbahçe tarihi” isimli kitabında kulüp binası yangınından bahsederken “Ata dahilkulübümüzü ziyaret edenlerin yazılarını taşıyan hatıra defteri yanarak kül olmuştur” ifadesini kullanmıştır. Ancak her ne hikmetse, yandığı bilgisi verilen bu defter yıllar sonra bir şekilde(!) ortaya çıkmıştır. Konunun önemli kısmı Atatürk’ün herhangi bir defteri imzalayıp imzalamaması da değildir. Zira defterler ziyaret eden kişilerin imzalaması içindir, herhangi bir kurumu ziyaret eden devlet büyüğü o kurumun defterini imzalar. İmzalanan deftere de tabi ki kurumla alakalı pozitif sözler yazılır. Bunun defteri imzalayan kişinin o kuruma karşı kişisel sempati beslemesi ile de uzaktan yakından alakası yoktur.
 Örnek vermek gerekirse Ulu Önder Karşıyaka Spor Kulübü’nü iki kez ziyaret etmiş ve şeref defterini de her seferinde imzalamıştır. İlk ziyaret olan 13 Ekim 1925 tarihinde şeref defterine yazdıkları: “Karşıyaka Spor Kulübü’nde karşı karşıya bulunduğum gençlik iftihara çok şayandır. Bu gençlik muvacehesinde istikbalin kuvveti, saadeti ne bariz görülmektedir.” Bu da ikinci ziyaret tarihi olan 24 Haziran

Atatürk'ün Galatasaray ziyaretlerinden...
Atatürk'ün Galatasaray ziyaretlerinden...

1926’da o sezon İzmir Şampiyonu olan takımı İsmet İnönü ve Fahrettin Altay ile birlikte ziyaret ettiğinde şeref defterine yazdıkları: “Bu defaki ziyaretimde geçen aylarda masarrıf ve mesai hizmetin kıymetli asarını gördüm. Teşekkür ve tebrik ederim.” Atatürk, Karşıyaka Spor Kulübü’nün cepheden döndükten sonra yeniden kurmuş olduğu takımı ile İzmir Ligi’nde yabancı rakipleri ile yaptığı mücadele sonucunda hiç gol yemeden şampiyon

Atatürk'ün Galatasaray'a hediye ettiği portresi
Atatürk'ün Galatasaray'a hediye ettiği portresi

olduğunu öğrenmiş ve bunun üzerine kulübün ambleminde ay-yıldız kullanılmasını istemiştir.
Ulu Önder Galatasaray’ımızı ise toplam üç kez ziyaret etmiş ve kendi imzaladığı portresini hediye etmiştir. Atatürk’ün Galatasaray ziyaretleri 2 Aralık 1930, 28 Ocak 1932 ve 1 Temmuz 1933 tarihlerinde gerçekleşmiştir.
Bu ziyaretlerin de ötesinde Atatürk’ün Galatasaraylılara duyduğu yakınlık kendisinin “Ben inkılâp ruhunu ondan aldım”, “Tevfik Fikret’i tanıyanlar, benim ne yapmak istediğimi kavrayacak kimselerdir” sözlerinden de görülmektedir. Atamızın Galatasaray’ı ziyareti sırasında imzalayarak hediye ettiği portresi de Galatasaray tarihinin en önemli değerlerindendir.

Esas 3 Mayıs 1918 tarihinde Fenerbahçe Kulübü’nü ziyaret ettiği söylenen ve yalanlarla Fenerbahçe sempatizanı olduğu iddia edilen Ulu Önder’in hangi sebeple 1918 ile ölümsüzlüğe uğurladığımız 1938 yılları arasında geçen 20 sene boyunca bir kez bile bu kulübü ziyaret etmediği gerçeği malum kulübün çarpıtılan tarihi gerçeklerle kandırılan sempatizanlarının düşünmesi gereken bir konudur. Bilindiği gibi bahsi geçen yirmi senelik süreç bu tür ziyaretleri çok daha rahatlıkla ve özenle yapma imkanı bulduğu bir süreç. Zira bu dönem savaşların bittiği, Cumhuriyet’imizin kurulduğu ve ülkemizin yeniden yapılanma sürecinde kurulan kurum ve kuruluşlarının ziyaretlerle desteklenmekte olduğu esas süreçtir.

YALAN İDDİA: ATATÜRK KULÜBÜNE YARDIM EDİYOR: (Burada kelime oyunuyla yapılan iddianın saçmalığını herkes görüyor)5 Haziran’ı 6 Haziran 1932’ye bağlayan gece Fenerbahçe’mizin Kuşdili’nde ki ahşap lokalinde yangın çıkmıştı. Kulüp binamız içindeki, tarihsel fotoğraflar, tüm branşlara ait malzemeler, kulübün tüm evrakları, kütüphane   ve mobilyalar bina ile birlikte tamamen yandılar. Kısaca çok az eşya kurtarılabilmişti.Kulübümüz yuvasız kalmıştı. Gazeteler yardım kampanyaları açtılar. Örneğin  Cumhuriyet Gazetesi her gün bağış yapanları adları ile yayınlıyordu. 20 Haziran 1932 pazartesi günü yapılan bağışlarla o güne kadarki bağış toplamının 791 Lira’yı bulduğunu Cumhuriyet Gazetesi’nden öğreniyoruz  21 Haziran 1932 Salı gününe ait 2917 no’lu Cumhuriyet Gazetesi’ni elinize aldığınızda ise 1. sayfanın sağ üst köşesinde bir haber dikkati çekiyordu. “Gazi Hazretleri Fenerbahçe’ye 500 Lira teberru ettiler.” Atamızın gönderdiği bu 500 liralık bağış miktarını lütfen küçümsemeyin ve şunu da göz önüne alın. Atatürk bu tür harcamalarını kesinlikle hep kendi maaşından, cebinden yapardı. Yani bu bir tür devlet kesesinden hovardalık değildi. Gazeteyi incelediğimizde 10-12 günde yapılan toplam bağış miktarının 791 Lira olduğu görülüyor.  Atamız tek başına 500 Lira göndermiş ve miktar bir anda 1300 Lira’ya fırlamıştır. Acaba Atatürk kendini neden bağış yapma zorunluluğunda hissetti. Bu bağış Atatürk’ün Fenerbahçe Kulübü ile bir gönül bağı, bir gönül ilişkisi olduğunun en somut bir kanıtı bence… Yukarıda sizlere Atamızın gönül verdiği kulübüne yaptığı maddi yardımın miktarını açıkladım. Bu yardımın manevi değerinin hesaplanamaz ölçüde olduğunu söylememe gerek yok herhalde.”

Şimdi bu her yanı çarpıtma dolu bilgiyi inceleyelim. Fenerbahçelilerin de bağışın yapılmasını organize eden kişi olarak söyledikleri Atatürk’ün özel kalem müdürü, Hasan Rıza Soyak’ın kaleme almış olduğu “Atatürk’ten Hatıralar” kitabında Atatürk’ün yapmış olduğu tüm yardımların listesi mevcut. Örneğin bu kitabın 28. sayfasında verilen bilgiye göre Atatürk bir akşam Beyoğlu’nda Beyaz Rus bir karı koca tarafından işletilen Rozvar adlı gece kulübünü ziyareti sırasında kulüp sahibinin darda olduklarını belirtmesi üzerine aynen Fenerbahçe Kulübü’ne yaptığı yardım yöntemi gibi İş Bankası üzerinden yardım yapılması talimatı veriyor. Hem de bu gece kulübüne yapılan yardım Fenerbahçe Kulübü’ne yapılan yardımın tam otuz katı, 15 binTL. Atatürk’ün yapmış olduğu sahsi yardımlar tabi ki bununla da sınırlı değil. Aynı kitapta yer alan ve İş Bankası resmi kayıtlarından alınan bilgilere göre yapılan yardımların sadece bazıları;

– 1927-38 yılları arasında kardeşi Makbule Atadan’a ayda 200 TL
– 1927-28 yıllarında Bülent Nejat Hanım’a ayda 100 TL
– Fahima Nejat Hanım’a 1932 yılında ayda 100 TL
– Yaşar Okur’a 1931-38 yılları arasında ayda 100 TL
– Hüsnü Erkin’e 1931-38 yılları arasında ayda 100 TL
– İsmet İnönü’ye maaşı yetmediği için 1937’ye kadar ayda 2.000 TL, sonrasında 3.000 TL (bu meblağ 10 Kasım 1938’e kadar İsmet İnönü tarafından tahsil edilmiştir)
– Refik Saydam’a ayda 500 TL 
(bkz. http://www.youtube.com/watch?v=BG6APz_2zwA&feature=player_detailpage#t=2727s)

Sizce de Atatürk gibi mali sorun olduğunu gördüğü bir şahıs işletmesine 15.000 TL yardım yapan bir yardımsever devlet büyüğünün kulüp binası yanmış bir spor kulübüne hem de gazetelerde yardım kampanyası başlatıldığı bir süreçte 500 TL yardımda bulunması gayet doğal değil midir? Ancak yıllar sonra art niyetli kişiler tarafından yardımının bu şekilde rant malzemesi yapılacağını tahmin etseydi, o yardımı yapar mıydı bilinmez.

YALAN İDDİA: ATATÜRK: “BÜSTÜMÜ
 KOYABİLİRSİNİZ.”Atatürk büstlerinin her tarafa konulması ve heykelerinin dikilmesi konusunda hassastı. Gösterişli törenlerle yurdun dört bir yanını büstler heykellerle donatmak belli ki o eşsiz kahramana ters geliyordu. Yaşamı boyunca bu tip davranışları özendirmemiş uygun bulmamıştı. İnsanlar onun fikirlerini özümsemeli devrimlerinin bekçisi olmalıydı. Ancak bu konuda istisnalardan bir tanesini Fenerbahçeliler yaşadı. Fenerbahçe Kulübü’nün 1 Haziran 1934 yıldönümü bayramında  stadına ant içerek bir Atatürk büstü koymak için istediği izini bizzat yine Atatürk kabul etmiş ve olur vermişti. Böylelikle Fenerbahçe Stadı Türkiye’de Atatürk’ün büstünün konmasına izin verdiği tek stat olma özelliği ve onurunu hala taşımaktadır.
Burada da son derece çarpıtma bilgiler sunulmuş. Öyle ki Ulu Önder’in çok önem verdiği bir özelliği dahi çarpıtılmaya çalışılmış. Evet burada da söylendiği gibi Atatürk gösterişli, abartılı hareketleri sevmeyecek kadar alçak gönüllü, büyük bir insandı. Ancak özellikle putperestlik korkusu ile sanattan uzak kalınması önlemek için başta kendisine ait olmak üzere birçok heykelin dikilmesini istemiş ve sağlamıştır. Ancak Atatürk’ün özellikle dikkat ettiği heykellerinin önünde tapınma benzeri görüntülerin ortaya çıkmasını sağlayacak törenlerin yapılmamasıydı. Zaten ölümüne kadar bu tür törenler kesinlikle yapılmamıştır, törenler İsmet İnönü döneminde başlamıştır. Hatta ülkemizde o dönem yeterli sayıda heykeltıraş olmadığı için yurtdışından heykeltıraşlara da heykelini yaptırttığı bilinmektedir. Hatta konu ile alakalı bir örnek vermek gerekirse, Galatasaray 5 Ağustos 1928 günü Fenerbahçe’yi 4-0 yenerek Gazi Kupasını kazanmıştır ve de bu önemli kupanın ödülü de Atatürk’ün büstüdür. Bu değerli başarıdan sonra Ulu Önder’in Kulübü’müze gönderdiği mektubu:

Galatasaray Müzesindeki Gazi Büstü
Galatasaray Müzesindeki Gazi Büstü

“Dolmabahçe 4.9.1928

Galatasaray terbiye-i bedeniye kulübü reisi ve Sivas meb’usu Necmiddin Sadık bey efendiye Mektubunuzu aldım. Türk gençliğinin spor sahasında da gösterdiği kabiliyet ve faideli faaliyeti takdirle müşahade ve takib ediyorum.

Hakkımda ibraz buyurulan asar-ı muhabebetten mütehassis oldum. Teşekkür ederim efendim.

Reisi Cumhur
Gazi Mustafa Kemal”

Bu büst Galatasaray müzesinin en değerli bölümünde muhafaza edilmektedir. Konu hakkında detaylı bilgi: http://www.galatasaray.org/kupalar/pages/ataturkbustu.php

YALAN İDDİA:  “ATATÜRK : “FENERBAHÇE KULÜBÜ VE GENÇLİK BURADA DENİZ SPORLARI İLE UĞRAŞŞIN”Galatasaraylı Spor Tarihçisi Haluk San 1981 yılında kaleme aldığı “Belgeleri ile Türk spor tarihinde Atatürk” adlı çalışmasının 129. sayfasında şöyle yazar: ATATÜRK 1937’DE FENERBAHÇE KOYUNDA
Yıl 1937 – Atatürk bir yıl önce üç kez gittiği Moda koyunun Fenerbahçe yönündeki durumunu yerinde incelemeyi uygun buluyor ve 1937 yılı yaz aylarında yanındakilerle birlikte Kalamış ve Fenerbahçe’yi (burada herkesin bildiği gibi Fenerbahçe semtinden bahsedilmekte, aslında çok açık ama bunu bile çarpıtmaya başladıkları için bu notu düşmek gerekli) gezerek, ilgililere önemli direktifler veriyordu. Bu konu, “Türk amatör sporunun hizmetinde 20 yıl İstanbul – İstanbul Yelken Kulübü 1952 – 72 adlı broşürün ilk sayfalarında şöyle bildirilmektedir: “Büyük kurtarıcımız ATATÜRK 1937 yılı yazında Fenerbahçe’yi gezerek, yanında bulunan devlet adamlarına ve diğer ilgililere mendireğin ve diğer yarımadanın büyük bir ihmal içindeki durumunu göstererek: Mendireğin onarılmasını ve Fenerbahçe’nin (Türkçe okuduğunu anlayan herkesin anladığı gibi semtten ve koydan bahsedilmekte), gençliğin deniz sporları ile uğraşabilmesi için merkez yapılmasını arzu ettiğini söylemişlerdir. İşte K. ATATÜRK’ün bu emirlerini gerçekleştiren kuruluş olarak haklı ve sonsuz bir övünç duymaktayız.” (burada gurur duymakta olan İstanbul Yelken Kulübü) Atamız burada dikkat ederseniz Türk gençlerinin ya da Fenerbahçeli gençlerin demiyor. (yani burada Fenerbahçe semtinde oturan gençler kastedilmiyor. O yıllarda Fenerbahçe burnunda ya da bugünkü Fenerbahçe semtinde zaten fazla oturan yoktu. (Şimdi dikkatle okuyun esas kumpas burada başlıyor) Adres net ve açıktır, “Fenerbahçe’nin, gençliğin deniz sporları ile uğraşması” ya da bunu şöyle de tanımlayabiliriz (akıl almaz şekilde çarpıta çarpıta yapılan tanıma bakınız): Gençlik Fenerbahçe Kulübü‘nde deniz sporları ile uğraşsın. Burada Fenerbahçeli gençler deniz sporları yapsın..! Bu söylemde doğrudan Fenerbahçe Kulübü‘nün ve onun gençlerinin amaçlandığı çok açık bir şekilde görülüyor. Atamızın 1937 yılında ki “Fenerbahçe Kulübü burada (Fenerbahçe burnunda) gençliğin deniz sporları ile uğraşmasını sağlasın.” (Atatürk’ün ağzından böyle bir şey hiç çıkmadığı halde çıkmış gibi tırnak içinde yazılana bakınız) direktifi onun ölümünden yıllar sonra gerçekleşti. Cem Atabeyoğlu’nun Hisarbank Kültür Yayınları’ndan çıkan  “Atatürk ve Spor ” 1981 adlı yapıtında da aynı konu işlenmektedir.

Çok açık(!) bir şekilde görünene bakınız, lütfen bir daha okuyunuz! Gerçekten cehaletin ötesinde, hitap ettiği kesimi aptal yerine koyan bir zihniyetle karşı karşıyayız. Son olarak; yukarıda okuduğunuz cehalet ve art niyet ürünü bu uydurma yorumlarla süslenmiş satırlar Fenerbahçe Spor Kulübü Resmi Sitesi’nde halen mevcut satırlardır. İnsanın inanası gelmiyor değil mi?!

Atatürk'ün vasiyeti Galatasaray Kalamış Sosyal Tesisleri
Atatürk'ün vasiyeti Galatasaray Kalamış Sosyal Tesisleri

Burada eklemek gerekir ki Atatürk’ün bu vasiyeti Fenerbahçe’den önce Galatasaray tarafından yerine getirilmiştir. Galatasaray Spor Kulübü Kalamış Sosyal Tesisleri

Galatasaray Kalamış Sosyal Tesisleri
Galatasaray Kalamış Sosyal Tesisleri

komşularından daha önce ve tam da koyun burun kısmında semte ismini veren tarihi fenerin yanında gençlerimizin Kalamış Koyunda su sporlarıyla ilgilenmeleri amacı ile kurulmuştur.

“Fenerbahçe” dendiğinde aslında ne kastediliyor?
Fenerbahçe adının geçtiği yerlerde bu söz ile semtin mi, kulübün mü kastedildiği konusunda bilinmesi gereken temel bilgi Fenerbahçe semti adını şu an Galatasaray Spor Kulübü Kalamış Sosyal Tesisleri’nin yanında bulunan tarihi deniz fenerinden almış olmasıdır. Fenerbahçe Spor Kulübü ise adını bu semtten almıştır. Semtin adı eskiden deniz fenerinin bahçesi anlamına gelen “Fenerbahçesi” diye de geçmekteydi. Hatta bu sebeple bazı kaynaklarda “Atatürk Fenerbahçesini ziyaret ederken…” diye dip not da görebilirsiniz. Kara cahillerin örneklerini arasıra göreceğiniz “işte işte bak ne diyor ‘Atatürk FenerbahçeSİNİ’ diyor, demek ki Atatürk’ün Fenerbahçe’si işte” diye konuyu alakasız bir yere bağlamaya çalışmalarını da görebilirsiniz.

Fotoğrafın ardındaki gerçek…

Atatürk'ün Şükrü Saracoğlu'ndaki fotoğrafı
Atatürk'ün Şükrü Saracoğlu'ndaki fotoğrafı

Bu rezalet Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı’nda da karşımıza çıkıyor. İşte stadyumda güya Atatürk’ün Fenerbahçe Kulübü’nü ziyaret ettiği gün çekilmiş izlenimi vermeye çalışılan fotoğraf. Aynı fotoğraf bu konu empoze edilmeye çalışılırken Fenerbahçe Dergisi ve kulübün resmi internet sitesinde de kullanılmaktadır.

Peki bu fotoğraf gerçekten Fenerbahçe “Kulübü” ziyareti sırasında mı çekilmişti? Tabi ki hayır. İşte fotoğrafın orjinali ve bir önceki karesi.

Peki bu fotoğraf hangi ziyaret sırasında çekilmiştir ve ziyaretin sebebi nedir? Bakın Kent ve Demiryolu sitesindeki tarihi gerçek bilgiler: “Feneryolu

Atatürk'ün fenerbahçe SEMTİNİ ziyareti
Atatürk'ün fenerbahçe SEMTİNİ ziyareti

Fenerbahçe arasındaki haberleşme ise demir direkler üzerine çekilmiş telgraf hattı ile sağlanmakta idi. Haydarpaşa’da 6 Eylül 1917 de meydana gelen patlama ve 4 Temmuz 1918 ila 18 Ekim 1918 tarihlerindeki İngiliz uçaklarının bombalaması sonucu liman kullanılamaz hale gelmişti. Fenerbahçe adalar tarafındaki iskele Anadolu’ya malzeme sevkıyatında kullanılmış olup, daha sonraki yıllarda halk bu taş iskeleye ihracat iskelesi adını vermiştir. 1928 senesinde tenezzüh (yaz aylarında piknik amaçlı gezi) maksadıyla tren seferleri düzenlenmiş ancak verimli olmadığı için kaldırılmıştır. 1936 yılında Atatürk’ün Fenerbahçe’ye geleceğinin haber alınması üzerine hat tamir edildi, yıllardır kullanılmayan istasyon binasında oturan Haydarpaşa Makasçısı Şaban Efendi tahliye edildi, etrafa çeki düzen verildi. Atatürk’e İstanbul’da bir köşk yapılması düşünüldüğü yer olarak da

Atatürk'ün Fenerbahçe SEMTİNİ trenle ziyareti
Atatürk'ün Fenerbahçe SEMTİNİ trenle ziyareti

Fenerbahçe’nin seçildiği kendisine iletildiğinde etrafı gezdikten sonra “burası bir insan için çoktur, Halk istifade etsin der” ve trenle Feneryolu’na oradan da Haydarpaşa’ya geçer.” Görüldüğü gibi Atatürk’ün bu fotoğraftaki ziyaretinin Fenerbahçe Kulübü ile yakından uzaktan alakası yoktur. Ancak Atatürk’ün Fenerbahçe “semtine” yaptığı bu ziyaret yine alışıldığı gibi çarpıtılarak sanki kulübü ziyaretinden bir kareymiş gibi gerek resmi web sayfasında, gerekse stadyumda kullanılmaktadır. (Bkz. kentvedemiryolu.com “Fenerbahçe Vapurundan Sonra Fenerbahçe Kampı” http://kentvedemiryolu.com/icerik.php?id=446)

Resmi internet sitesindeki yalanlar çürütüldükçe revizeler geliyor
Genç nesilleri çarpıtılmış tarihi gerçeklerle kandırabilmek için uydurulmuş yalanlar tarihçiler tarafından çürütüldükçe daha da komik işler ortaya çıkıyor. Fenerbahçe Resmi sitesindeki uydurmalardan biri olan 1919-20 yıllarında güya Fenerbahçe için yapılan tezahürat yalanının düzeltilmeye çalışılırken eksik bırakılışı:
Resmi internet sitesinde verilen bilginin ilk hali: “1910’lu yıllarda en fazla iki bin kişinin izlediği Fenerbahçe, 1919 -1920 yıllarında 6-7 bin kişinin hınca hınç doldurduğu tribünlere oynuyor, bir zamanların ürkek mahcup yapılan tezahüratları, artık açık açık, yüksek sesle hep bir ağızdan dile getiriliyordu; “Ya ya ya ,şa şa şa, Fenerbahçe çok yaşa, Türkiye Türkiye çok yaşa”
Şimdi ise aynı bilgi şu şekilde veriliyor: Ya ya ya ,şa şa şa, Fenerbahçe çok yaşa, “.
Bunun sebebi ise Tuğrul Yenidoğan’ın Şeref Tribünü programında bu yalanlar bir bir çürütülürken (bkz. http://www.youtube.com/watch?v=BG6APz_2zwA&feature=player_detailpage#t=141s) bu tarihi rezalete vurgu yapmış olması. Zira bahsedilen yıllarda henüz “Türkiye” ismi ortada yok, dolayısı ile Atatürk ve milli mücadele ile bir bağlantı uydurmaya(!) çalışan arkadaşların kendilerini fazla kaptırmalarından kaynaklanan bu durum tam bir komediye dönüşmüş. Gerçeğin vurgulanması ile de acilen düzeltilmeye çalışılan bilgi eksik düzeltilmiş ve telaşla virgülden sonrası silinip bırakılmış. İşte her an tam düzeltilmesi söz konusu olan sayfanın görüntüsü:

F.Bahçe Resmi Sitesinde yapılan "acele" düzeltmenin sonucu
F.Bahçe Resmi Sitesinde yapılan "acele" düzeltmenin sonucu

Milli mücadele için futbol ve Harrington Kupası gururu(!) yalanı
13 Kasım 1918’de de İstanbul’un işgali için yabancı donanma gemileri gelmeye başlar. Fenerbahçe işgalin hemen on birinci gününde, 24 Kasım 1918’de işgal kuvvetleri ilk maçını yapar. Son maçını ise 30 Eylül 1923’te yapmıştır. Öncelikle bu maçların kimlerle oynandığının incelenmesi gerekir. Zira rakip takımlar lanse edilmeye çalışıldığı gibi futbol takımları değildir, bunlar İstanbul’u işgal etmiş düşman gemilerinde görevli mürettebattır. Dolayısı ile futbolculardan kurulu resmi takımlar değildir. Bu nispeten önemsiz(!) detaydan ziyade işin en önemli kısmı Fenerbahçe’nin yapmış olduğu maçların sadece 29unun milli mücadele dönemine denk geliyor olmasıdır. Herkesin bildiği gibi milli mücadelemiz 30 Ağustos ve 9 Eylül 1922 tarihleri ile birlikte son bulmuştur. Ancak maçlar 30 Eylül 1923 tarihine kadar devam etmiştir ve Fenerbahçe de 19 maç daha yapmıştır. Herhalde Milli mücadelenin sembolü olması sebebiyle bu maçları yapıyor olduğu yalanını uydururken tarihleri hesaplayamamışlar. Ayrıca gelelim General Harrington Kupası’nın anlamına. General Harrington bilindiği gibi ülkemizi işgal etmiş komutanın adıdır ve de bu kupa bu işgal kuvvetleri komutanının şerefine(!) düzenlenmektedir. İşgal kuvvetleri komutanının şerefine düzenlenen kupada işgal edilmiş ülkenin güya savunucuları olan takımın işi nedir?! (bkz. http://www.youtube.com/watch?v=BG6APz_2zwA&feature=player_detailpage#t=1536s)

Aslında dönemin şartlarından dolayı tarihte mecburiyetten yapılmış bir hata olarak unutturulması gereken talihsiz olayı, arkadaşlar(!) evirip çevirip gurur duyulacak bir olaymış gibi lanse etmektedirler. Bakın resmi site General Harrington Kupası maçı sonunu nasıl aktarıyor: “74. dakikada yine Zeki Rıza (Sporel) çok sert bir şutla Fenerbahçe’yi galip duruma yükseltmiş ve bundan sonra oyunda Sarı-Lacivertli takımın baskısı daha da artmıştı ve Fenerbahçe, güçlü rakibini eze eze yenmişti bu tarihi maçta. Maçtan sonra işgal orduları Başkomutanı General Harrington, adını taşıyan bu büyük gümüş kupayı Fenerbahçe takımı kaptanı Hasan Kamil Sporel’e verirken Taksim Stadı’nda fesler havada uçuşuyor ve yer yerinden oynuyordu adeta. Fenerbahçeli futbolcular, ellerinde General Harrington Kupası olduğu halde seyircilerin omuzları üzerinde stattan çıkarılmışlar ve Beyoğlu caddelerinde, büyük sevgi gösterileri arasında dolaştırılmışlardı. Bu galibiyet, milli bir zafer etkisi uyandırmıştı. Nitekim maç gecesi Lozan Konferansı’nda bulunan Türk Heyetine de bu galibiyet haberi ulaştığında heyet başkanı İsmet Paşa tarafından Fenerbahçe kulübüne; “Heyetimiz namına hepinizi meserretle tebrik eder, gözlerinizden öperim.” diye bir kutlama telgrafı gönderilmişti.

Şimdi gelelim burada uydurulmuş iki ana bilgiye. Öncelikle maç sonu yaşandığı iddia edilen sevinç gösterilerinin nasıl uydurma olduğuna. Maçta golü atan Zeki Rıza Sporel’ın 1940’taki bir Akşam gazetesine Taksim Stadı’nın yıkılması sebebi ile yazmış olduğu anılarında 1927 senesinde oynadıkları Slavia maçı sonunda yaşanan sevinç gösterilerini anlatıyor. Sporel’in yazdıkları:”Slavia ile yaptığımız ikinci maç günü. Bu maçı hiç unutamam. Slavia’yı yeneceğimizi hiç ümit etmiyordum. O ne büyük bir hadiseydi. Maçtan sonra bir an içinde kendimi bir insan selinin omuzları üstünde bulmuştum. O zaman bu adetti. Parlak başarılardan sonra Taksim Meydanı’na kadar futbolcular omuzlarda taşınırdı. Biz de uzun müddet omuzlarda gittik.” Ayrıca Sporel başka hiçbir yerde Harrington kupası ile alakalı böyle bir şey yazmamıştır çünkü Harrington Kupası o günleri yaşamış kişilerce gurur duyularak anlatılan bir konu olmamıştır. Görüldüğü gibi 1940 senesinde 1927 yılında oynanan bir maç ile alakalı yazılan yazı sanki Harrington Kupası için yazılmış gibi gösterilmiştir. (bkz. http://www.youtube.com/watch?v=BG6APz_2zwA&feature=player_detailpage#t=2390s)

Gelelim güya maçtan sonra Lozan’a çekilmiş telgrafa. Tuğrul Yenidoğan’ın verdiği bilgiye göre 1926-27 arasında Fenerbahçe başkanlığı yapan ve o günlerde de kulübün genel sekreterliğini yapan Ali Naci Karacan Lozan görüşmelerini bire bir izlemiştir ve şu anda da piyasada temel kaynak olarak görülen iki kitabı mevcuttur; biri “Lozan” diğeri de “Lozan ve İsmet Paşa”. Bu kitapların ikisinde de böyle bir telgraftan hiçbir şekilde bahsedilmemiştir. Yine hiçbir kayıtta bulunmayan uydurma bir olay ile karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz.

Balık baştan kokar
Güya milli mücadele ruhu olduğu yalanı uydurulan Fenerbahçe’nin başkanlarını tanıyalım…

S.Hulusi Kezrak (Salih Paşa): 1914-15 yılları arasında Fenerbahçe’nin altıncı başkanı Fenerbahçe Resmi sitesinde “S.Hulusi Kezrak” olarak belirtilmiş. İşin işkilli tarafı “S.” kısmında gizli zira bu kişinin tarihte bilinen adı Salih Paşa. Bir başka deyişle Atatürk’ün milli mücadelesine karşı çıkmış, İstanbul işgal edilirken sadrazam görevinde bulunan, İngilizlerin işgal emrini imzalayan, Atatürk’ün Nutkunda da belirttiği gibi Bilecik’ten geri dönmeye zorlanan, Atatürk’e karşı gelen İttihat ve Terakki’nin önde gelenlerinden, Atatürk’ü İngilizlerin teşviki ile teslim olmaya davet eden, Atatürk’ün de milli mücadelesi için “Ankara’da bir yük, bir ağırlık” olarak nitelendirdiği meşhur Salih Paşa. (bkz. http://www.youtube.com/watch?v=BG6APz_2zwA&feature=player_detailpage#t=309s)

1926 yılında Atatürk tarafından idam ettirtilen FB Başkanı Dr.Nazım Bey
1926 yılında Atatürk tarafından idam ettirtilen FB Başkanı Dr.Nazım Bey

Dr.Nazım: 1916-18 yılları arasında Fenerbahçe Başkanı olan Dr.Nazım Birinci Dünya Savaşı sonunda yurtdışına gitmiştir ve milli mücadele sırasında Enver Paşa’nın Batum’dan Anadolu’ya girişini sağlayıp milli mücadelenin başına Atatürk yerine geçmesini sağlayan kişidir. 1926 yılında Atatürk’e suikast düzenleme suçundan dolayı asılarak idam edilmiştir.

İ.A.Nuri Sekizinci: 1918-19 yılları arasında tam adı İbn-ür Ferik Ahmet Nuri Sekizinci, İttihat ve Terakki üyesi.
Ömer Faruk Efendi: 1920-23 yılları arasındaki başkan. Son halife Abdul Mecit’in oğlu, aynı zamanda Vahdettin’in kızı Sabiha Sultan’ın eşi, Damat Ferit’in bacanağı. Saltanatın kaldırıldığı dönemde Fenerbahçe’nin başkanlık koltuğunda hala Osmanlı Şehzadesi oturuyordu. Bu da Fenerbahçe’nin milli mücadele ile alakası olmamış olduğunun bir başka göstergesidir. (bkz. http://www.youtube.com/watch?v=BG6APz_2zwA&feature=player_detailpage#t=1009s)

Müze de yalanı desteklemek için kullanılıyor
Fenerbahçe müzesinde bu yalan dizisini desteklemek için Atatürk köşesine para ile satın alınmış değerli eserlerimiz biriktiriliyor. İşte bunun en somut örneği:
F.Bahçe’den Ata’nın eşyasına 90 bin dolar
F.Bahçe yönetimi, Atatürk’ün silahı, bastonu, yüzüğü ve kol düğmelerini ‘meçhul bir kişi’den 90 bin dolara aldı. Eşyalar kulüp müzesinde sergilenecek. SABAH – 22.12.2006
Sorulması gereken şudur; Ulu Önder’e ait olan ve dolayısı ile tüm ulusumuza miras kalmış bu değerli eşyalar ne hakla para karşılığı satın alınıp, korunması gerektiği Anıtkabir Müzesi yerine kulübün müzesine konulmaktadır?!
Aradan yeterince zaman geçince ve bunların para karşılığı satın alındığı unutturulunca “Atatürk’ün FenerbahçeSİNE hediye ettiği eşyaları” diye bir yalan da uyduracak mısınız?!

YALAN İDDİA: “Atatürk ve “Fenerbahçe”si; 
Fenerbahçe’nin müttefiklerle mücadelesi sadece yeşil sahalarla da sınırlı kalmayacak, Cihan Harbi’nde vatana feda ettikleri diğer sporcuları gibi, futbolcularının büyük bir bölümünü yine işgal yıllarında İstanbul’dan Anadolu’ya silah aktarılmasında etkin bir rol oynatarak vatanının ihtiyaç duyduğu konuda hayatlarını budaktan esirgemeyeceklerdi. ” İttihad ve Terakki’nin bir kolu olduğu ” ithamı ile işgal kuvvetlerinin devamlı olarak bastırması sonucunda kulübün kapatılma çalışılmaları ortamına rağmen, yurdun düşmandan kurtulması yolunda üstlendiği tarihi misyonu en ulvi bir biçimde yerine getirerek, bir başka idealde de yarınlara örnek olacak olan Fenerbahçe Spor Kulübü, aydınların, işgal yıllarının acılı şehit ailelerinin, hulasa Türk ulusunun şeref ve cesaret duygularının yurda adeta armağanı oluyordu.

Yazımızın başında belirttiğimiz “FenerbahçeSİ” sözü ile yapılan kelime oyununa ek olarak spor tarihimizin de ötesinde siyasi tarihimizin de gerçekleri çarpıtılarak yine uydurma bir iddia ortaya konuyor. Fenerbahçe Spor Kulübü gerçekten de İttihat ve Terakkicilerin egemen olduğu bir kulüp olduğu için kapatılmıştır. Ancak burada yapılan çarpıtma Atatürk ve İttihatçılar arasındaki ilişkinin olduğunun tam aksi yönde gösterilmesidir. Zira Atatürk İttihat ve Terakki cemiyeti kurucularından da üyelerinden de değildir, kendisi çok sonra katılmış ve anlaşamadığı için de derhal ayrılmıştır. Tüm İttihatçılar da Atatürk’ün mücadelesine köstek olmuş kişilerdir. Hatta Atatürk’ün kendisine suikast düzenledikleri için idam ettirdiği İttihatçılar gibi bu ekip hakkındaki görüşü şu sözü ile özetlenmektedir: “Bir İttihatçı iyi dosttur, iki İttihatçıdan korkulur, üç İttihatçı için ise iktidarı almaktan başka tatmin yolu yoktur. Tuğrul Yenidoğan’ın da belirttiği üzere İttihatçıların (dönemin 10 başkanından 8i İttihatçıydı) egemen olduğu Fenerbahçe Kulübü’nü o sırada Damat Ferit hükümeti ile birlikte iktidara gelen, Atatürk’ün kurduğu Vatan ve Hürriyet Cemiyeti İngilizlere ihbar eden cemiyettir. Dolayısı ile Fenerbahçe Spor Kulübü milli mücadeleye verdiği destekten dolayı değil, tam aksine İttihatçılardan kurulu olduğu ve Atatürk’ün mücadelesine köstek oldukları için kapattırılmıştır. (bkz. http://www.youtube.com/watch?v=BG6APz_2zwA&feature=player_detailpage#t=2189s) Atatürk ve İttihatçılar arasındaki ilişkinin iç yüzü birçok farklı kaynakta olduğu gibi burada da açıklanmıştır: http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=889

Unutulmaması gereken en önemli konu, Fenerbahçe camiasının başındaki bazı kişilerin gerek bugün yaşanmakta olan utanç verici şike skandalı, gerekse Atatürk yalanları ile en fazla Fenerbahçe’ye ve bu renklere saf duygularla gönül vermiş taraftarlara zarar vermekte olduğudur. Maalesef her geçen gün tarihlerini kendi elleri ile çarpıtarak daha da kirletmekteler.

Size son söz Ulu Önder’imizden gelsin… “Ben sporcunun
 zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim.” Mustafa Kemal Atatürk

Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir